31 Aralık 2009 Perşembe

AKIL TUTULMASI

"şiddetin zekayla ilgisi yoktur
akıl ona bahane bulmanın yoludur"



- Üstüme çıktın teyzem
- Sus! O ne biçim konuşma öyle büyüğünüm ben senin terbiyesiz
- Ne dedik yaaaa
- Fazla konuşma ilerle ilerle, ahlaksız seniii. Bunlara değil anasına babasına kızmalı sözde çocuk yetiştiriyorlar. Bunlar büyüyecek de vatanı savunacak neredeee… işleri güçleri haytalık… ay yavaş yavaş ezdin caaanım helvayı ezdin Allah kahretsin…

Nefes almanın başarı sayılacağı tramvayda boncuk boncuk terliyordu Aydın. Yaşlı kadın söylendikçe daha da sıkıldığını farketti. “Keşke oyalanmasaydım” dedi “tam da iş saati, senin neyine sıcak çikolata git evinde otur, kafa işte”. Yine de ayakta duranlar içerisinde en rahat yere sahip olduğunu düşünüyordu. Bir demirin arkasına geçmiş, sırtını da dayamış insanları seyrediyordu. Karşısında oturan zeka özürlü delikanlıya takıldı gözleri. Takriben 17 – 18 yaşlarındaydı. Kafasında elle örülmüş, takkeye benzeyen bir bere, üzerinde boyun düğmesi bile iliklenmiş bir gömlek ve yine el örmesi bir süveter vardı. Başını sabit tutamıyor gibiydi, sağa sola sallanıyordu. Hiç durmadan yanındaki adama birşeyler anlatıyordu. Öyle heyecanlı, öyle istekliydi ki, kulak kabartmadan duramadı Aydın;

- Neresi burası?
- Çarşı
- Çaaarşı değil İsmet İnönü burası, çaaarşı değil değil İsmet İnönü
- …
- Bilidiyede incem ben, çaaantamı yaptırmaya gidiyom, çaaantam var bak bak, bilidiyede incem
- Adın ne senin?
- Hasan benim adım, Kaaazımın Hasan benim adım, anasının hasan’ı anasının hasan’ı , bilidiyede incem, bilidiye bilidiye…

Yanındaki adam sıkılmıştı belli ki, cebinden telefonunu çıkartıp biryerleri aradı. Genç, adamdan yüz bulamayınca kendi kendine konuşmaya başladı. Aydın, ne söylediğini anlayamıyordu ama arada ‘çanta’ ve ‘belediye’ kelimeleri geliyordu kulağına, çocuk belli ki otomatiğe bağlamıştı. Onu kendi haline bırakıp cama yöneldi. Arkasındaki çift kavga ediyordu;

- Ünal yeter artık
- Ne yeter ya ne yeter ömrümü çürüttün bitirdin be
- Ben çok mutluyum değil mi? Ben çok istiyorum böyle olsun.
- İstemiyorsan yapmayacaksın anladın mı, yapmayacaksın
- Bana emir verme ya
- O zaman gerek bırakmayacaksın, öğreneceksin
- Kolumu bırak…

Eski sevgilisini düşündü Aydın, nasıl da benziyordu kavgaları arkasındakilerinkine. “ne fenaymış” dedi “iyi ki bitmiş”. Onu düşüncelerinden sıyıran, özürlü gencin sesi oldu;

- Aaabi!!! Aaabi!!! Bilidiyide incem ben
- Tamam be gelince söyleyeceğim sus artık…


Uzun süredir Hasan’a bakıp gülen ve kendilerine espri malzemesi yapan gençlerden birinin “Hasan sen inme belediyede, pis senin çantan at onu at at yaramaz o, köpeklere vereceğiz biz senin çantanı” dediğini duydu Aydın. Lakin Hasan bu sözlerden hiç hoşlanmadı “çaaantamı yaptırcam ben, inem burda çaaantam burda inem burda çantam burda inem burda çantam burda” diye bağırmaya başladı, bir yandan da dalga geçen gence vurmaya çalışıyordu. Yanındaki adam teskin etmeye çalıştı ama Hasan gitgide daha da artan bir sesle aynı şekilde bağırmaya devam etti. Önünde oturan kadın zaten tedirginken iyice korkmaya başlamıştı. “yazık” “cık cık” “ne diye salarlar bunları” sözleri havada uçuşurken Hasan daha da öfkelendi ve kadının saçını çekti. Gencin uzanıp Hasan’ı yumruklamasının ardından arkadaşları da Hasan’ı pataklamaya başladılar. Durağa yaklaşmışlardı zaten, yaka paça dışarı attılar Hasan’ı. Aydın gördükleri karşısında hayretler içerisinde kaldı. Susmuştu tüm bunlar yaşanırken. Korkmuştu belki de, bilemiyordu. Tek bildiği, utandığıydı. Camdan, gitgide uzaklaşmakta olan Hasan’a bakarken sözcükler ağzından döküldü:

“biz vurduk sen vurdun; biz gittik sen durdun”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder