20 Aralık 2010 Pazartesi

N.M.B.

Dünyanın en uzun debelenen aşığıyım ben
Nefesimde boğazım kesilmiştir muhtemelen
İki küçük damla oldu kursağımda kalan su
Dizbize zıtkanaat geçiniyorduk
Neyin ölümü gerçekleşti anlamadım doğrusu.

"En iyisi böylesi" objektif ise
Biraz susjektif bakış rica edeceğim
Kalp kırılır yenilen içeride kalır
İçerdekinin içinde aynısından başka bir yenilen
Elde kalan ne kadar da ufak bir vücut
Her erkek aslında bir matruşkadır!

Madem ki batak koydun adımı
Açtıracaksın bayramlık kartlarımı
Ki onlardan biri bacak birisi papaz
Ve sevgili prenses
Sende anca uzaktan bana surat As.

12 Aralık 2010 Pazar

Kızım sana söylüyorum.

Bir kez de benim sormama gerek yok
Sesinde ne var, hiç bilmiyorsun
Zaten Süreyya'yı da boşuna yordun.

...

Ne kadar geri ödemesiz aşkbakanlık bursu alan varsa
Kriterleri düşük düzeyde tutunca
Hepsi aynı kişi sanki
Bak karatahtada bir venn şeması
'bir boşluk hissi' kesişim kümesi
Ve tükenmez tebeşirle yazılmış
Sol üstte başkanın 'çok sevenler' listesi.

Yaşayan hiç kimse kalp bağışlamasın
Bireysel ticarete dökülsün hatta
Bedelsiz nefesin değeri olmuyor
Kanunlara bunları da koy Hammurabi
Ortaya çıkardılar diye yazı olayını
"Şiir yazıp can yakıyor herifler"
Zaptetmiş adamsın sen Sümerleri.

...

Yerinde bir kedi var
İşemiş
Kesinlikle
Yerinde bir karar.


10 Aralık 2010 Cuma

ufacık tefecik yolculuk

Delicesine esen bir rüzgar; Grup Gündoğarken romantizminden çok uzak, kimseye birşey anlatma derdi olmayan, üstelik esip geçmeyi aklının ucundan bile geçirmeyip daimi olmaya kafayı takmış. Eline herhangi bir yetki verilene kadar hayatta herhangi bir ağırlığı olmamış insanların yürüttüğü liderlik misali; yağmura, güneşe ve bilimum hava olaylarına Mikail tarafından yatış izni verildiği şu günde borusunu öttürüyor ve belli ki İsrafil'de yatışta. Yükümün kullanmama izin verdiği iki parmağım ile apartmanın kapısını açtığım anda yüzüme yediğim tokat bana Ali Sami Yen tribünlerinde açılan 'welcome to hell' pankartını hatırlatıyor. Omuzlarıma yaklaşan saçlarım bir an için havalanıp boyumu 2 metreye tamamladıktan sonra açılış darbesini yemiş bilardo topları gibi saçma sapan yerlere dağılıyorlar. Elimi atıp önden arkaya doğru şöyle bir savuruyorum onları, o ye çok havalı. Elimdeki şu kıçı tekmelenesi saçmalık olmasaydı saçlarımın, sakallarımın ve gözlerimdeki sürmenin anlamı daha büyük olacaktı. Anne ısrarı ve devamındaki duygu sömürüsü kadar insanın canını sıkarken yakan çok az şey var bu dünyada. "Hadi oğlum bir çırpıda götür yaptır şunu da gel" ile başlayan konuşması "e ben gideyim o zaman napalım, bu yaştan sonra kadın halimle aşağı kadar ineyim" ile sonlanınca "ya of arayalım getirsinler niye uğraşıyoruz ki" temalı savunmamdan vazgeçip yollara düştüm. Evdeki insanların şu dakikalarda yanlızca beni beklediklerini bilmek ve benim elime baktıklarını düşünmek herhangi bir yarar sağlamıyor hem baba parasıyla neyin havasını yapıyorum lan! Yaklaşık 20 metre öteden bu muhitte rastlama şansımın çok az olduğu bir kız geliyor, onun saçı kızıl gözleri yeşil. Oooo Ooooo o da bakıyooorrr lakin dudu dilini göremiyorum zira ağzını açmadan hafifçe gülümsüyor. Kollarını yarım metre açıp elindekini göbeğine dayayarak yürüyen, sert rockçı görüntüsünün üzerine giydiği bembeyaz çakma nike eşofman üstüyle sokağa çıkmış bir adamı beğenip gülümsüyorsa zaten o kızla yola çıkılmaz; yok mesele maytap geçmek ise o an 'hayalgücüm tv'de bertuğcemil belirir ve "beni sevmeyen kadını" diye uzanamadığı ciğeri kötüleyen bir tavır içinde şarkısını söyler. Yani ablacım senden bana yar olmaz olsa vefakar olmaz. Geçip giden uuuu kızılları uuuu bir yerlerde bulsam ve desem ki onlara "Murphy'nin oyununu yutmayalım, galin tanış olalım, ben aslında gördüğünüz gibi bir adam değilim hatta sizin en sevdiğiniz tip nasılsa öyleyim". Olmuyor, olamıyor ve an itibarı ile kara görünüyor. Gerçek manada görünüyor, sarı-yeşil 'urfalılar' tabelasının altında kapının önünde kara kuru bir çocuk dikiliyor. Ben yaklaştıkça o geriye doğru adım atıyor ve ben kapıdan içeri girip 'selamın aleyküm' dediğim anda o da tezgahın ve patronunun arkasındaki yerini almış oluyor. Dükkana ayaklı bir göktaşı girmiş gibi şaşkınlıkla bakan usta hafif bir 'aleyküm selam'ı, kolunun dirseğinden bileğine kadar olan dış kısmıyla terini sildiği sahnenin repliği olarak belirliyor. Elimdeki tepsiyi tezgaha bırakıp, "1 saate hazır" diyen patrona doğru saçlarımı savurarak bakıyorum ve
"kıymayı bol tutun da lahmacun diye hamur yemeyelim"

29 Kasım 2010 Pazartesi

Serbest atış (yeni program-ilk bölüm)

Ben aslında öyle bir yazı yazmak isterdim ki(buraya kadar fd destekli geldim) süpersonik esprilerle örülü olsun, her cümlede yarılın, gülmekten okuyamayın ve yarın arkadaşlarınıza anlatmaya çalışırken beceremeyip "şimdi komik olmadı da okusan ölürsün" diyin. Derdim gücüm bu aslında herkes bana bayılsın istiyorum. Cümlelerimin gücüne hayran bir nesil yetişsin, yayınevleri peşime düşsün aralarından seçim yapmakta zorlanayım falan fıstık. Böylesine dürüstçe yazdığım için bir mükafat da bekliyorum aslında "adam samimi abi, hepsi böyle düşünüyor ama yok sanat yok bilmem ne kıvırıyorlar" tarzı cümlelerle beni ailenizin yazarı sayın. Nasıl büyük bir şerefsiz olduğumu düşünen parmak kaldırarak söz alsın yalnız parmakların geri dönmeme ihtimali var söylemeden duramam (oynamadan duramam diye bir şarkı vardı). Şu an tamamen serbest çağrışımla çalışıyorum hatta içimden karadeniz şivesiyle yazmak geliyor lakin burun tarifine de girerim diye korkuyorum. Düşündüm de zor değilmiş, enginaltan burnu desem herkes anlar. Durup dururken geçirdik adama ayıp oldu:( Şimdi bunu okuyor olsa "hacı şimdi kalbimi kırdın" mı derdi yoksam koca bir 'hassiktir' mi çekerdi bilemem. Her türlü düşünceye açığım ama küfürle gelirse vallahi dalarım o mustangin hayrını göremez, gıdımla döverim lan ben adamı, ağır press uygularım. ulan ünlü olmamanın en büyük yararı da bu ha istediğine istediğin gibi salla, ne bir polemik ne bişi... Bu külhanbeyi tavırlarımın inandırıcılıktan uzak olduğunun farkındayım ki hayatımda ettiğim tekmeli mekmeli kavga sayısı kardeşimle ettiklerimi de sayarsam 10u, saymazsam 3ü geçmez. "Asker abi bunlar bizi dövecek" diye nizamiyeye saklanmış adamım lan ben. Gerçi kaçmakta haklıydım orta2 bebesine falçata çeken bir liseli dünyaya kendisinden kaçılsın diye gönderilmiştir. Sevgilini elinden aldıysam benim suçum mu, olmayaydın sübyancı! Bak şimdi sinirlendim, eğer o çocuk hapise girip çıkmadıysa biraz dayılanabilirim. Dayılanmak diyince artık kızkardeşim evlense de üzerimdeki torun baskısından kurtulsam, hemi de emeksiz bebek sevmenin dadına varsam. Damat adayında aradığım tek kriter renkli gözlü olması. Gerçekten bak bu aileye artık bir yerlerden mavi yeşil bişilerin girmesi lazım zira dünya üzerinde içinde renkli göz barındırmayan bir Ugandalı Marako ailesi bir de biz kaldık. Ayrıca asıl kürtler sarışın renkli gözlü olur lakin ben zazayım ve onların aslına dair etrafta dolaşan bir hurafe yok. Bu akşamlık bu kadar, ilerleyen günlerde serbest atışta yine saçmalığın ve kafamıza esenin dibine vurmak üzere. Son söz; şimdi ben gidiyorum ya, herkes bana benzesin, asıllarını aratsınlar siz de böylece beni çok özleyin anacım! (aklına oyabaşar ve'baaayyyyyy' gelenler, canımsınız ve çok sıkıcısınız) baaayyyyyyy

balıklardan alınacak dersler var

Çok yaşlı bir adam var aha şurada
Beli bükülmüş, misinası düz
Asker emeklisi değil omzu momzu dar
Bu haliyle utanmadan gelmiş oturmuş,
Paşalimanı'ndan balık araklar!

Kancanın ucundaki minik lapinin
Anlattığı hikayeyi okuyorum ben
"Senin hayatının özetiyim amcacım
Oltana gelen küçük nimetlerdenim
Hatta onu bile kaybet diye
Debelenirim"

Tuttuğu gibi attı canlıyı kovaya
Romantizm öyle uzak ki bu sivilden
Film çekmiyor kendince.
Salmıyor yeniden boğaza, zira
Evdeki boğazlar beyaz et bekler.
Una bulanmış kuyruklar görmeyenlerin
Üzgün gözleri perdede etkileyici
Lakin mantar hafifliğindeki bu adam
Sanat düşünemeyecek kadar eksili...


Toplumcu gerçekçi oldum durup dururken
"Şükret" notları düştüm sayfa kenarlarıma
Ama ben her sabah sınanıyorum
Ders çalışmayı da hiç sevmiyorum.
Tüm acılar değerli
Sterlinle yarışıyorum.

Solungaçlı geziniyor azıcık suda
Derya-kova hattı sarsmalıydı garibi
Hafızayla arası kötü, buna minnettar kalmalı
Ve insanoğlu tüm çalışmaları bırakıp
Balıkların bu muhteşem özelliğini araştırmalı.

22 Kasım 2010 Pazartesi

volta enteresan birşeydir

Üstüste iki sigara içemiyordum
Üstelik bir paketi geçemiyordum
Bir kadın, yaktı geçti,
Kendim gibi koktum o gün.
Her dumanda o hissi arıyorum belki.
Hediye paketlerinin lastiklerini ateşe verdim
Atladım üstünden ama bahar gelmedi.

Bir bank var benden aşağıda
Bir bakmak ki yanıbaşımda
Ardımda
Uzağımda...
El sallıyor utanmadan, hayırlı günler diliyor
Sel gidiyor göz altımdan
Arap kızı firarda!

Kayıp mı etmiş oluyorum şimdi ben?
Rekora koşuyor yahu büyüme endeksim
Gelişmekte olan bir ülkeyim haddizatında
Komşuya küçük bir tüyo bile verdim
Kurtarmak için ülkeyi darboğazdan
Herkes birine aşık Yunanistan'da.

Uyuyup uyanamadığım olmadı henüz
Ters yatıp tutulmuşsam çözülmüşümdür.
Ayrıca alışmak ciddi bir nimettir
Faydasını gören arkadaşlar var.
...
Lakin yine de;
Can yanıyor, oluyor yani bunlar...

Teori

Hayat hangi yanıyla güzelse canım
Ona sırt çeviririm beslenmek için.
Ah Muhsin abi, sen de burada olaydın…
Hissettin mi , yani ne bileyim
Kulakların falan çınladı mı?
Yukardaki gerçeği fark ettiğimde
Kemiklerim sızladı, üzengi dahil
Ve affettim hepsini
Örseleyeni, üzeni dahi.

Bil ki bilinçli bir tercih değil gitmek
Yahut kapıları açmak ardına dek
Bir ses, bir ses var!
Sevmediğimde ben, sevdiğimde sevdiğim duyar.

Ben birini görmüştüm…
Elbette bu ilk defa olmuyordu!
Fark yaratan özelliği, sırtımdaki havluyu
Hem de terden boğulurken çekip çıkarmasıydı.
“Narindir vücudum canım tatlı bak
Üstelik benim sinüzitim var”
Der gibi bakmıştım, anlayamadı
Ve bu yere batasıca huyu her selef
Halefine yadigar olarak bıraktı.

İsmi ‘bodos’
Aşk bokunun rüzgarı
Kış içinde sıcak esince yanılırsın
Hatta elini uzatırsın
Serap yalnız çölde olmaz öyle değil mi?
Bu da ders olsun sana
Artık keşifleme, arama!

13 Kasım 2010 Cumartesi

birşekil harap espirikleri

Jeffrey
Newyork'da öğrenci
Seviyordu heykeli, sevmiyor şimdi.
Çünkü artık özgür değil
Rachelle varken iyiydi; yok, gitti...
Olmayışıyla tahakküm altına alan kadından korkulur!
Korkuyor.
İngilizce küfredip, fransızca ağlıyor.
Anadilde acılanmayı seviyor;
Annesi varmış gibi oluyor.
Başını şişeye dayayıp,sızlıyor...


Bellini
Pisa'nın önde gelen zengini.
Yaşlı başlı kadın ama gücü yerinde.
Bir yumruk atmak istiyor diğer tarafından kuleye
"Akira çok severdi, döndüğünde dik görsün, sevinir"
Dimdik kadını genç yaşında bırakan bu Japondan
Yıllar sonra geri dönüş beklemek
Olsa olsa bir delilik belirtisidir.
Bekliyor, inanıyor
ve tedaviyi reddediyor...


Bankta oturan biri
Düşünüyor bildiği yabancı insan isimlerini
Vakti bol belli ki
Başını kaşıyor, denizi izliyor.
Elinde telefon var, yazıp yazıp siliyor.
Yakıp yakıp söndürüyor sigaraları.
Yetmiyor, filtreleri zorluyor.
Mavi oluyor köprü; yeşil, kırmızı
Ama o en çok ışıksızını seviyor,
Parmaklar kenetlendiğinde yanmıyordu.
Ne akla hizmet hayra yormuştu?
Elleri sıcaktı kızın, peki nolmuştu?

Soğudu Fındıklı Parkı
O biri kalktı
Bağırdı;
"Hey maşuk! sakın,
Bir adım daha atayım deme
Herşeyi alırsın, amenna
Ama şehrin en sevdiğim yeri benimdir, hadi yoluna!"

10 Kasım 2010 Çarşamba

rot, balans ve sadece adını bildiğim bir sürü şey

"durdur" dedi arabayı "inicem!"
"durdum al" dedim, inmedi.

"in lan" dedim arabadan "aşağı!"
"inerim oğlum" dedi, durmadım.


şanzımanı falan hep dağıtmışız
eprimiş tekerlekler kabak!
ama...
aşkolsun sana coni!
iyi ki bir gidesimiz vardı
yükselttin benzin fiyatlarını.

kaskolusu olsa keşke aşkların
zararı onlar ödesin
keyfi biz 'sürelim'
hatta perte çıktığımızda
yepyeni bir aşk edinelim.
ve nolur, rica ediyorum
kırkiki takla da atsak
ölmeyelim!

rusun yarattığı gerginlik ve korku üzerine

Oflaya puflaya bir okul yolunun daha sonuna geldi. "Bitsin artık bu çile" diye şarkı söylerken devamında "aaaaaaaaaaa ah" diyerek kendisine geri vokal yapmayı da ihmal etmiyordu. "Şarkıcılıkta çok para var lan, okumaya da gerek yok, oh kebap" gibi cümleleri kurabilecek kadar hayalperestti, eh ne de olsa ergendi. Lakin evdeki 'baba' faktörü okumama gibi bir ihtimali aklının ucundan geçirdiği anda bile bastırmasına sebep olacak kadar güçlüydü. Önünde zulmün heykeli gibi yükselen merdivene baktı. "Sıkıyım böyle mimarı! ne gerek var lan merdivene, her kattan kaydırak olsun döne döne inelim, eğlenceli de olur, oh mis" dedi. Babasını kaydıraktan kayarken hayal edince delirircesine bir gülme tuttu. Bu durumu Ankara'dan yazımıza bağlanan birine anlattırsaydık "mal la bu bebe, kafayı yemiş gibi gülüyor" derdi. Fakat çözümünün yanlızca aşağı inişlerde işe yaradığını farkedince pıstı, sustu. 'İmkansızlığın kekremsi tadını' hissetti ağzında, ne güzel söylüyordu be Teoman! Gerçi kekremsi kekten geliyorsa iyiydi ama Teoman'dan geliyorsa kötüydü. "Zaten hayat hep kötü, çok boktan. hayat çok zor lan!" diye söylene söylene 4. kata vardı. Kek mek derken acıktığını hissetti, acaba napmıştı annesi. "pilav olsun tavuk olsun off ayran da varsa yaşadık" diye düşünürken aynı zamanda zile basacak kadar yetenekli bir çocuk bu. Kapı açıldı, işte o gıcık karşısında! Kardeş diyorlar adına ama üvey olmadığının kesin kanıtı yok zira hayatı zindan eden kardeş olamaz ona göre. Geçen gün tokat atıp burnunu kanattığı için ciddi bir gözlem altındaydı ebeveynler tarafından. "Bilerek mi yaptım ya bilerek mi yaptım! O da ses yapmasaydı 50 kere söyledim ya bana niye kızıyorlar" diye bir isyan koparıverdi birkaç saniye içinde. "Selamın aleyküm" diye girdi mutfaktan içeri, annesi çorba karıştırırken babası salatanın yağını limonunu koyuyordu. "Aleyküm selam" dedi baba en yumuşak sesiyle, gülümsüyordu. Yumuşak ses dediysek akla Hüsnü Arkan falan gelmesin (Ezginin Günlüğü'nün solisti sizi küçük cahiller! :) (adamı tanıyorsunuz da çoğunuz bilmiyorsunuz adını püh size.)(gerçi bende googledan baktım ya)(yok lan biliyordum, bikaç ay önce öğrendim), bu bile titremeyi olmasa da yutkunmayı sağlayabilecek kadar etkileyiciydi. "Niye keyfi yerinde be" diye düşünürken farketti; "saat daha erken bu adam niye evde ki?". Biraz sonra annesinin beyanıyla öğrendi, ailenin reisi bugün ordudaki görevine gitmemişti, mutluluk için fazlasına gerek varmı ki! Masaya oturduğunda tahminlerinde %66lık bir başarı sağladığını farketti, pilav ve ayrana nohut eşlik ediyordu. Sonra buzdolabı açıldı, içinden masaya konulmak üzere bir saklama kabı çıktı. Kapağı açıldığında çocuğun gözleri mutluluktan pörtledi, zira rus salatası bayıldığı birşeydi. Hayran hayran baktı yemeğin en sonunda afiyetle yiyeceği o muhteşem besine. Lakin o da ne, babası hunharca kaşık sallıyor gözbebeğine. Dokunmaya kıyamadığı şey babasının tahakkümü altında eziliyor ve azalıyor. İçinde muhteşem bir korku var, ya biterse! "ya sen nohut yesene gencim ben ya benim yemem lazım dokunur o sana" demek istiyor ama kelimeleri sesle biraraya getiremiyor bir türlü. Dişe diş diyerek birkaç kaşık da kendisi sallamaya çalışıyor ama babası öyle muhteşem bir hız ve hırsla yiyorki yemeğini; dakikalar geçtikçe tur üstüne tur bindiriyor bebeye, rus üstüne rus indiriyor mideye. Ümidi kesen genç teselliyi turşuda arıyor ama nafile. "Turşu patateste saklıdır, patates mayonezde; salata, seni unutmak mümkün mü?" diye şarkılar söylüyor, Haluk Levent'i çok sevmiyor ama saygı duyuyor. Bir an içine girdiği bu rüya aleminden uyandığında babasının lavaboda tabakları suya tuttuğunu ama tam da yıkamadığını, her tarafı su ettiğini ve annesinin buna söylendiğini görüyor. Fakat, o da ne! İşte canı cananı salatası tabakta duruyor hemi de yeter miktarda. O an yaşadığı mutluluk ve rahatlama hissini ancak üniversiteyi kazandığını öğrendiği ilk anla karşılaştırabiliriz. Aklını kullanmaya başladığı ilk an "baba lan o hiç çocuğunu aç bırakır mı, herşeyin iyisini evladına verir" diye düşünüyor.
Ta ki o masaya baklava konulduğu güne kadar...

1 Kasım 2010 Pazartesi

glt

Aynı dünyada yaşamamıza şaşmayacak kadar aklım var.
Gerçi marsta su buldular
Ama
Garanti değil büyüyecek çiçeklerin güzelliği.

Peki ya milyonlarca şehir içinden
Neden?

Neden Viyana'da değilsin sen mesela
ki sanat eseridir ağzın
Freud'un da senin soluğunu hissetmeye hakkı var.
Yerin metrelerce altında
Psikolojisi bozuktur adamcağızın
Sırtını çiğnersen rahatlar
Ve belki
Hortlar!

Hem ben Kongolu olabilirdim.
Tamam, bir Mısırlı kadar esmerim de
Bu saatten sonra daha güneye mi inilir?
Ama ben Kongolu olsaydım yanardım,
Yanardım da farkedilmezdi
Malum sıcak...
Hem aşkla prim yapamayabilirdim.
Herkes aç!

Ama gel gör ki buradayız
ve deyimden çıkıp gerçek manada gelsen
-yani demek istediğim
topuklarının eşiğime değdiği bir gelmek-
anlarsın...
Sen ikisin, ben yarım.
Her düşündüğümde dörde katlanıp
hasta kutularına atılırım tarafımdan.

"Kafiye için çabaladığım kadar
gözlerin için çabalasaydım" derim
Ama bariz saçmaladığım.
Kelimeler yok olmakta senin kadar maharetli değiller!

28 Ekim 2010 Perşembe

12 Ekim 2010 Salı

deneme

titre ve kendinden gideni gör!
azrail yokladığında nasılsan öyle işte
ne, içine atlet giymeyi mi unuttun?
yediğin acıya güvenmiş gibisin,
içten yanmalı vücuduna ya da...
dedim ya titre hadi,
zerrelerin toprağa serpilsin.

14 Eylül 2010 Salı

kararsızlık

Başlamadan önce kırk saat giriş cümlesi düşünüp sürekli "kararsızlık, kararsızlık, kararsızlık..." dediğim için şu bana inanılmaz anlamsız gelen bir kelimeyi anlatıcam. o kadar düşünüp bu girişi seçtim iyice batıyor gibiyim.
konuya gelelim kestirmeden (kestirmeyle ilgili espri yapıp kasıyım mı? kasmicam). ya biz şimdi çok yakinen(hakinen?) tanıdığımız bir hatunla görüştüğümüzde sarılırız öpüşürüz falan fıstık, kaynaşık bi durum. bununla beraber yeni tanıştığımız bi ablayla da tokalaşmayı tercih ederiz. herşey açık ve net! gelelim şimdi zurnanın zırt dediği yere; birkaç kez görüştüğünüz ama samimi olmadığınız birini düşünün. işte orası zor arkadaş, ne yapacağını nasıl davranacağını şaşırırsın. önce biri elini uzatır diğeri öpmeye yeltenir, bunun simetrik hali de 2saniye içinde gerçekleşir ve 2.sınıf komedi filmlerinden bir sahneyi doğaçlamış olursunuz. ikiniz de ilk davranımda aynı hareketi mi denk getirdiniz! yeminle dünyanın en şanslı az tanış insanlarısınız. ortada kalmak zordur mirim, kararsızlık karıştırır.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

şambaba

canyücel bir gün yolda yürürken küçükiskender'e rastlamış. görür görmez okkalı küfürlü lakin insanı ciğerparesinden etkileyen diliyle küçükiskender'e laf sokmuş. var ya ne biçim sokmuş küçükiskender daha da küçülmüş cep iskender'i olmuş. aşırı duygusal çocuktur iskender, boynunu bükmüş mırıltıyla karışık birkaç laf etmiş ama o da çok sağlam laf sokmuş. sokansokana bir tartışma başlamış aralarında. iskender'in üzüntüsünü gören 'canbaba' "sana şurda bi şambaba ısmarlayayım da ağzımız datlansın" diyince sevinmiş iskender pıtıpıtı yürümeye başlamış çocuksu bir heyecanla. canbaba arkasından hızlı ve paytak adımlarla yürümüş ve ensesine sağlam bir tokat yapıştırıp sigaradan ve şaraptan boğuk boğuk olmuş sesiyle "behey utanmaz ben ki milli eğitim bakanlığı yapmış efsanevi bir babanın oğluyum; sense beyoğlunun arka sokaklarında mesut komiserle riza amirin bile gözünden kaçmış bir ufaklıksın. senin benle aynı masaya oturabilmen için facebookta hergün düzenli olarak en az 1000 kişi tarafından şiirinin paylaşılması, ortalıkta küçük küçük iskenderlerin dolaşması ve de seni eskiden beri bilen ve azçok takip eden insanların bile senden tiksinmesi gerekiyor. ödemen gereken bedel budur" diyince iskender'in cevabı "biteceksek beraber biteriz can! küçük gördün diye karamürsel sepeti mi sandın? bundan böyle kork benden" olmuş... işte o günden sonra canyücel ve küçükiskender birer birim kurup sürekli birbirlerinin şiirlerini facebookta paylaşan fanlar yetiştirmeye başlamışlar. bugün hala aktif halde olan bu birimler yükselme devirlerini yaşıyor ve biz sıradan facebook ve sanat severleri çileden çıkma seviyesine getiriyorlar. oyuna gelme anne...

20 Ağustos 2010 Cuma

Rengin belli olduğu zamanlar vardır ya...

Hiç uzatmadan, gayet açık ve net fikir belirtme yazısıdır bu. Tüm kişi ve kurumlar da gerçek.
Bu ara villa milla, kalpazanlık, dolandırıcılık lafları ortada dolanıyor. Tayyip Erdoğan'ın toplam değeri 7.5 milyon tl olan 5 adet havuzlu villası varmış, oğlu 3 milyon tl değerinde gemi almış; olabilir. Kemal Kılıçdaroğlu "havuzlu villada oturmayacağım" demiş ama inşaat halinde böyle bir evi varmış, 70 küsür yakınını ssk'ya yerleştirmiş, oğlunu 14 torununu 2 yaşındayken ssklı yapmış, karla aldığı kurumu büyük zararla teslim etmiş; olabilir. Kanıtlanmış ya da kanıtlanmamış, doğru ya da yanlış hiçbiriyle ilgilenmiyorum. Benim için yeme içme, çalma çırpma konusunda üç aşağı beş yukarı hepsi aynı zaten.
Çocuk gibi ortaya düşüp "recep bey recep bey" diye kendince dalga geçmeye çalışan, kayısıyla mazotla propoganda yapan bir adamın peşine takılıp HAYIR demeyi kendime hakaret addederim. Bunun karşısında, "soy önemli soy" gibi her türlü yere çekilebilecek, derdini anlatmaktan uzak cümleler seçen başbakanın '1.85'lik boyunun yüzü suyu hürmetine EVET demek de mantığımla bağdaşabilecek bir şey değil.
Yukarıdaki düşüncelerim sonucunda kendime değerlendirme kriteri olarak koyduğum noktalar ve cevabım şudur ki: Bu anayasa değişikliğinin bizi birçok bürokratik engelden kurtaracağına; halkın iradesine karşı postalları özleyenlerin dayandıkları duvarları yıkmak için bir 'darbe' vuracağına; yepyeni ve tamamen demokratik bir anayasanın yapılabilmesi için bir umut sağlayacağına, bir ışık yakacağına, bir kapı aralayacağına olan inancımdan dolayı; doğruyu kimin yaptığına bakmadan, marjinal olmaya çalışmadan, bazı yakınlarım tarafından yadırganmaktan korkmadan diyorum ki 'yetmez ama EVET!!!'

18 Ağustos 2010 Çarşamba

formaşkı

-artık futbolcu olamayacak yaşta ve fizikte adamlar-ın takımlarının formalarını alıp arkasına da kendi isimlerini ve hayal ettikleri forma numaralarını yazdırmalarında akıllara durgunluk veren bir hüzün var. 10 numaralı bjk formasının üstüne 'ORHAN' yazdıran yaklaşık 130 kiloluk abi, rakibinin Delgado olduğunun farkında mısın?

17 Ağustos 2010 Salı

...

altta kalanların sevdikleriyle,
sevdikleri altta kalanlar;
bugün yastalar.
bir de herkesi sevenler...

10 Ağustos 2010 Salı

tramvay st

Cehenneme hazırlık kursunun en zor deneme sınavlarını olduğumuz şu günlerde birkaç ufak kopya yerine geçiyor tramvaylar. Her ne kadar bazı sürücüleri eksik bilgi veren pis çalışkanlar gibi azıcık açsalarda klimaları, komple bir serinlik yaşadığımız kesin. ha bu arada, konunun sıcaklarla alakalı olduğunu düşünen varsa şu an çıksın, şaka lan çıkmasın size yazdık alla alla... çok sık tramvaya biniyorsanız ve gözlemlemek en büyük zevkinizse malzeme bolluğundan gözünüz dönebilir. lakin birazdan söyleyeceğim şey yanlızca malzemesinin iyiliğinden değil, içinde barındırdığı sahtekarlığın boyutlarından dolayı da gözümü döndürdü; ilkinin sevinç, ikincisinin sinir barındırdığını söylememe gerek yok sanırım. Gerek yok derken söylüyor olmak da nasıl bir çelişkidir yahu. neyse olay şudur ki; bazı aklıevveller, yanında dakikalardır dikilen yaşlı, hamile, kadın, hem yaşlı hem kadın (hem de hamileyse helal olsun) vb. insana yer vermiyorlar. Bu, terbiyesizlik diyebileceğimiz bir hadise olmakla birlikte tercihtir, saygı duyarım. Lakin tam ineceği durağa yaklaşırken ya da 1-2 durak kalmışken "gel amca şöyle" "sen otur teyze" vb. cümleleri kurup hem keyifli yolculuğun tadını çıkaran hem de iyilikseverliğin kaymağını yiyenler; bir gün birinize dalıcam, açıklamasını bu yazıda bulursunuz. Hele ki yer verirken "ben zaten inecektim" diyenler, hem sahtekar, hem terbiyesizsiniz... Yatacak yeriniz yok lan!

hoşboş

az önce beynime düşen bir son dakika düşüncesini paylaşıyorum sayın seyirciler. 'hoşa gitmek' çok manasız değil mi ya? 'hoş' bir sıfat, iyelik eki alır mı? bu sorunun cevabını versin. 'hoşum' ne ya döşüm gibi. kullanmaya devam edeceğim ama bu düşünce benimle mezara gelecek...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

kumar

Derlerki kumara ilk kez oturan birini bulduğunda kaşarlanmış kumarbazlar, birkaç el yem atarlarmış elemanın önüne. Kazanma hırsını kamçılamak adına güzel bir plan lakin bunu bendeniz bile biliyorken kumara niyetlenmiş insanoğlu elbet bilir. Peki hiç o 'birkaç el'i alıp masadan kalkan olmamış mıdır? O adam akıllı adamdır pek sevilir. Ama karşısındaki niyeti sezip ilk 'birkaç el'de soyup soğana çevirmişse, işte o adam en büyük adamdır, kumarbaz da olsa örnek alınmalıdır. öyle işte...

yazık la adama

demet akalın'ın şarkısında arkadan 'disskoovv' diyen adama çok üzülüyorum. tanımam etmem ha! ama bence iyi bir insan o ve mecburiyetten yapıyor bu işi. şu an çok mutsuz. Allah yardımcın olsun diiskoovv...

gobek

sırt üstü yatarken göbeğin çok azalmış gibi duruyor, sende bi an için kendini iyi hissediyorsun ya, insanoğlunun en büyük yanılgısı budur arkadaşım...

dağlar taşlar

sahil kenarında takılırken, hiçbir amaç gözetmeden, can sıkıntısından denize attığımız taşlar birleşse sıradağ olup kıyamet günü üzerimize yürürler. Allahtan kendi aralarında bir mutabakata varamıyorlar...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

canlıbomba

toplu taşıma araçlarında çocuğu otursun diye; ki bu yaş 4 ila 18 arasını kapsamaktadır; kendi ayakta duran bu da yetmezmiş gibi oturması gereken birçok insanı da mağdur eden anne, sözüm sana! o çocuktan saygı ve hayır bekleme, ileride de gelip bana ağlama...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

cyc

'herkes gitmek istiyor' demiş ya Can Yücel; çok sık duyuluyor hani.
size bir sır vereyim mi?
herkes gidecekse eğer, burada kalmak en iyisi...

'bi' hece

duvara yazılmış 'çare sarıgül' yazısının başına - bi - ekleyerek olayı tek hecede bitiren insan; seni seviyorum...

ilan ediyorum

hava çok sıcak ve ben emrealtuğ'u yeterince ciddiye almadığım için kendime çok kızgınım. adam bas bas bağırdı "daha da sıcak olacak" diye de bi kulağımızdan girdi ötekinden çıktı. amma ve lakin bu suçun bi kısmı da pop müzik sektörümüzdeki şarkı anlayışında. öyle içimize yerleşmiş ki 'mana arama abi zıpla!' anlayışı, bir dahinin haykırışlarını duymaktan çok uzakta kılıyor bizi. gerçi şimdi düşünüyorum da, emrealtuğ bu aralar soner sarıkabadayı imzalı 'ohoo daha bu ne ki' adlı bir maksingıl çıkarsa yine aşak geçer dururum.hem önce o, bu ileri görüşlülüğünü daha faydalı işlere harcasa iyi olur, sinirlendim... peki ya bu sıcakta sokakların böylesine dolu olmasına ne demeli. denilcek şeyler çok açık ya "sıcak başına vurunca taramalı gibi saydırıyor" demeyin diye susuyorum. zaten epey agresif bir kişilik profili çiziyorum sabahberi. yanlız insanoğlunun ne denli ikiyüzlü olduğu apaçık beliriyor. "ulan sende dışardasın köftehor, millete laf edeceğine dön de bi kendine bak densiz" derseniz haklısınız ama bozuşuruz. bunları düşünürken yürümek çok acayip, ya da sonradan uydurmak. işte can sıkıcı bir durum daha! 25 metre ötede(şak diye nasıl hesapladım ama) el ilanı dağıtan bir sırnaşık. daha düne kadar anketörlük yapıp milletin peşinden koştuğumu unutmuş gibiyim, böyle de pisim. şimdi çocuk ilanı uzatacak, kendim de işi yaptığım için kıyamayıp alıcam. sonra görür üzülür diye atmayıp katlayıp cebime koyucam ve onu orda unutup bir çamaşır yıkama şirketinin cep boşaltma departmanında karşılaşıp "merhaba!" dicem. en iyisi hiç umursamayıp yanından geçip gitmek ve bu cool duruş için kendime sıkı bir "aferin" çekmek. 10 metre falan kaldı... yapmasınlar böyle reklam ya, yazık onca kesilen ağaca. internet diye birşey var bu dünyada, valla var ya. ha diyeceksin ki herkesin net imkanı yok, herkesin çılgınlar gibi tv imkanı var ama. tamam tartışmaya girsek yeterli argümanım yok ama istemiyorum arkadaşım el ilanı dağıtılmasını. aha geldim, verme aman verme. şişt vermesene lan. bak yanından geçip gidiyorum öylece... nasıl yani? çocukla aramızdaki fark gitgide açılırken elimde ne bilmemne dershanesinin indirimli fiyatlarını gösteren bir kağıt ne de zihnimde dağıtıcı çocuğun "alır mısınız" nidası var. nasıl lan? elindekileri bir an önce bitirip yoluna gitmek isteyen bir çocuğun ilgilenmediği adam olmak çok zormuş, uzun hava okunacak kadar zor. hadi len! benim donuk ve mesafeli bakışlarım seni öylesine korkuttu ki benden, ağzını açıp bir kelime bile edemedin... coolum lan ben!

1 Temmuz 2010 Perşembe

yankızgın

bizim burada 'madımak' dondurmacısı var, böle buz gibi
dondurmalar falan. dondurma olmak zor olsa gerek. kibritçi kız modunda bir ölüm. gerçi dondurma tatlı bişeydir, kebaptır acı olan ve hannibal değilsen insan etinden yapılanı hiçkimse yemez. hannibalların 58 dişi var diyolar doğru mu?

29 Haziran 2010 Salı

bertük

Berberde saçı yıkanırken; bu sebeple de kafası lavabonun içine çoğu zaman beceriksiz bir çırağın eli tarafından sokulmuş ve de üzerine damla damla sular akarken "köpüklere karışır kimse farketmez arada kaynar gider yavrucak" diyip tükürüğüne 0-6 yaş çocuğu muamelesi yaparak lavaboya tüküren var dimi? bütün bu düşünceler olmak zorunda değil ama berberde lavaboya tüküren var arkadaş.

9 Şubat 2010 Salı

portakal

portakalın alt kısmında olan ismini bilemediğim ufacık toparlak tarafı var ya; uğruna ölürüm lan onun...

4 Şubat 2010 Perşembe

Hastronomi

Eğer birgün uzaya roket atacak olursak başına koyduğumuz adam kesinlikle ordumuzun şerefli bir roketatarcısı olacaktır, zira birisi çıkıp "ikisi de roket değil mi boşa masraf çıkartmayın" demese ölür. ayrıca üzerindeki yazı şu an gözlerimin önünde, roketimizin ismi ve altına yazılmış temasıyla birlikte;

ŞİPŞAK
UZAYın lan biz geliyoruz

Tema seçenekleri için birkaç öneri:
1) Elimiz çok hafiftir
2) Bi bakıp çıkıcaz
3) Senin uzayın mı Allahın uzayı

Logo olarak da 'kasketi ters takmış camiye giren amca'yı öneriyorum. Türk astronomisine olan katkımdan ötürü beni ödüllendirmek isteyenlere kapım açık, saygılar...

25 Ocak 2010 Pazartesi

eğitime övgü

eğitim sistemimize hayranım. valla bak. descartes'ı bu kadar güzel özümseten başka yer var mı? baksana genelkurmay başkanımız düz mantığı ne kadar da etkili kullanıyor. hem nasıl bir drama öğretimimiz var ki, etrafa korkutucu bakışlar atıyor lakin komik oluyor, güldürüyor. işte ben buna oyunculuk derim arkadaş, şaşırdı...m, Allah Allaaahhhh... ya bu arada, Allah Allah diye şaşıran cunta bombalayabilir mi?

20 Ocak 2010 Çarşamba

balyoz yemini

Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj
demokrasiden kurtulana dek savaj

19 Ocak 2010 Salı

bir atı ağlattın işte, birkaç seyirci garanti intihar eder artık

'küçük kadınlar' dizisinin sevgili yönetmeni;sen bir atı, 15 yaşında bir kızın duygusal konuşmasına hislendirip ağlattın ve de gözünden düşen bir damla -kimbilir hangi yöntemlerle elde ettiğiniz- yaşı gözümüze sokup göZümüzün el verdiğince gülmemize sebep oldun ya, için rahat uyuyabilirsin artık...

16 Ocak 2010 Cumartesi

baba nasihat

Sen şimdi onu naylonlara sarıp sarmalıyorsun, "amanda hanimiş kumanda" diye sevgi gösterilerinde bulunuyorsun, uğruna eşini ve çocuklarını bile kırıyorsun ama aile babası; gün gelip de bozulunca anlarsın yaptığın hatayı. unutma, hiçbir kumanda sonsuza kadar sürmez. insan yine ne görürse ailesinden görür, unutma bunu, iyi bak kendine...

10 Ocak 2010 Pazar

promosyon

içeceklerin yanında promosyon olarak verilen bardakları bir an önce kullanmak adına duyduğun heyecan var ya; onu karşı cinsten birine duysan "çok aşığım abi" dersin, benden de "sen onu bir de ilk yudumdan sonra gör. bunların hepsi - aynı bokun nüvesi" cevabını alır konuyu orada kapatırsın.

5 Ocak 2010 Salı

şaşalın dönüşü

3 sene İstiklal Caddesi'nde bir Hollandalı bayan turistin ayağının altında gezerken yakalanan ve geri dönüşüme gönderilen 0.5 lt su şişesi Osman, 19 ltlik bir damacana olarak geri döndü sayın seyirciler. Yakalandığında kameralar karşısında söylediği 'dönüşüm muhteşem olacak' olacak isimli parçayla akıllarımıza kazınan bu renkli kişilik, içerde vaktini nasıl değerlendirdiğiyle ilgili soruya "çok okudum, kişisel gelişimime önem verdim. İnsan özgürlüğün kıymetini kaybedince anlıyor, bundan sonra herkesin hanesinde saygın bir yerim olsun istiyorum" diye cevap verdi. Geçmiş yıllarda 'şaşal türkücü' olarak da adlandırılan Osman'a yeni yaşamında başarılar diliyoruz...