10 Kasım 2010 Çarşamba

rusun yarattığı gerginlik ve korku üzerine

Oflaya puflaya bir okul yolunun daha sonuna geldi. "Bitsin artık bu çile" diye şarkı söylerken devamında "aaaaaaaaaaa ah" diyerek kendisine geri vokal yapmayı da ihmal etmiyordu. "Şarkıcılıkta çok para var lan, okumaya da gerek yok, oh kebap" gibi cümleleri kurabilecek kadar hayalperestti, eh ne de olsa ergendi. Lakin evdeki 'baba' faktörü okumama gibi bir ihtimali aklının ucundan geçirdiği anda bile bastırmasına sebep olacak kadar güçlüydü. Önünde zulmün heykeli gibi yükselen merdivene baktı. "Sıkıyım böyle mimarı! ne gerek var lan merdivene, her kattan kaydırak olsun döne döne inelim, eğlenceli de olur, oh mis" dedi. Babasını kaydıraktan kayarken hayal edince delirircesine bir gülme tuttu. Bu durumu Ankara'dan yazımıza bağlanan birine anlattırsaydık "mal la bu bebe, kafayı yemiş gibi gülüyor" derdi. Fakat çözümünün yanlızca aşağı inişlerde işe yaradığını farkedince pıstı, sustu. 'İmkansızlığın kekremsi tadını' hissetti ağzında, ne güzel söylüyordu be Teoman! Gerçi kekremsi kekten geliyorsa iyiydi ama Teoman'dan geliyorsa kötüydü. "Zaten hayat hep kötü, çok boktan. hayat çok zor lan!" diye söylene söylene 4. kata vardı. Kek mek derken acıktığını hissetti, acaba napmıştı annesi. "pilav olsun tavuk olsun off ayran da varsa yaşadık" diye düşünürken aynı zamanda zile basacak kadar yetenekli bir çocuk bu. Kapı açıldı, işte o gıcık karşısında! Kardeş diyorlar adına ama üvey olmadığının kesin kanıtı yok zira hayatı zindan eden kardeş olamaz ona göre. Geçen gün tokat atıp burnunu kanattığı için ciddi bir gözlem altındaydı ebeveynler tarafından. "Bilerek mi yaptım ya bilerek mi yaptım! O da ses yapmasaydı 50 kere söyledim ya bana niye kızıyorlar" diye bir isyan koparıverdi birkaç saniye içinde. "Selamın aleyküm" diye girdi mutfaktan içeri, annesi çorba karıştırırken babası salatanın yağını limonunu koyuyordu. "Aleyküm selam" dedi baba en yumuşak sesiyle, gülümsüyordu. Yumuşak ses dediysek akla Hüsnü Arkan falan gelmesin (Ezginin Günlüğü'nün solisti sizi küçük cahiller! :) (adamı tanıyorsunuz da çoğunuz bilmiyorsunuz adını püh size.)(gerçi bende googledan baktım ya)(yok lan biliyordum, bikaç ay önce öğrendim), bu bile titremeyi olmasa da yutkunmayı sağlayabilecek kadar etkileyiciydi. "Niye keyfi yerinde be" diye düşünürken farketti; "saat daha erken bu adam niye evde ki?". Biraz sonra annesinin beyanıyla öğrendi, ailenin reisi bugün ordudaki görevine gitmemişti, mutluluk için fazlasına gerek varmı ki! Masaya oturduğunda tahminlerinde %66lık bir başarı sağladığını farketti, pilav ve ayrana nohut eşlik ediyordu. Sonra buzdolabı açıldı, içinden masaya konulmak üzere bir saklama kabı çıktı. Kapağı açıldığında çocuğun gözleri mutluluktan pörtledi, zira rus salatası bayıldığı birşeydi. Hayran hayran baktı yemeğin en sonunda afiyetle yiyeceği o muhteşem besine. Lakin o da ne, babası hunharca kaşık sallıyor gözbebeğine. Dokunmaya kıyamadığı şey babasının tahakkümü altında eziliyor ve azalıyor. İçinde muhteşem bir korku var, ya biterse! "ya sen nohut yesene gencim ben ya benim yemem lazım dokunur o sana" demek istiyor ama kelimeleri sesle biraraya getiremiyor bir türlü. Dişe diş diyerek birkaç kaşık da kendisi sallamaya çalışıyor ama babası öyle muhteşem bir hız ve hırsla yiyorki yemeğini; dakikalar geçtikçe tur üstüne tur bindiriyor bebeye, rus üstüne rus indiriyor mideye. Ümidi kesen genç teselliyi turşuda arıyor ama nafile. "Turşu patateste saklıdır, patates mayonezde; salata, seni unutmak mümkün mü?" diye şarkılar söylüyor, Haluk Levent'i çok sevmiyor ama saygı duyuyor. Bir an içine girdiği bu rüya aleminden uyandığında babasının lavaboda tabakları suya tuttuğunu ama tam da yıkamadığını, her tarafı su ettiğini ve annesinin buna söylendiğini görüyor. Fakat, o da ne! İşte canı cananı salatası tabakta duruyor hemi de yeter miktarda. O an yaşadığı mutluluk ve rahatlama hissini ancak üniversiteyi kazandığını öğrendiği ilk anla karşılaştırabiliriz. Aklını kullanmaya başladığı ilk an "baba lan o hiç çocuğunu aç bırakır mı, herşeyin iyisini evladına verir" diye düşünüyor.
Ta ki o masaya baklava konulduğu güne kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder