10 Aralık 2010 Cuma

ufacık tefecik yolculuk

Delicesine esen bir rüzgar; Grup Gündoğarken romantizminden çok uzak, kimseye birşey anlatma derdi olmayan, üstelik esip geçmeyi aklının ucundan bile geçirmeyip daimi olmaya kafayı takmış. Eline herhangi bir yetki verilene kadar hayatta herhangi bir ağırlığı olmamış insanların yürüttüğü liderlik misali; yağmura, güneşe ve bilimum hava olaylarına Mikail tarafından yatış izni verildiği şu günde borusunu öttürüyor ve belli ki İsrafil'de yatışta. Yükümün kullanmama izin verdiği iki parmağım ile apartmanın kapısını açtığım anda yüzüme yediğim tokat bana Ali Sami Yen tribünlerinde açılan 'welcome to hell' pankartını hatırlatıyor. Omuzlarıma yaklaşan saçlarım bir an için havalanıp boyumu 2 metreye tamamladıktan sonra açılış darbesini yemiş bilardo topları gibi saçma sapan yerlere dağılıyorlar. Elimi atıp önden arkaya doğru şöyle bir savuruyorum onları, o ye çok havalı. Elimdeki şu kıçı tekmelenesi saçmalık olmasaydı saçlarımın, sakallarımın ve gözlerimdeki sürmenin anlamı daha büyük olacaktı. Anne ısrarı ve devamındaki duygu sömürüsü kadar insanın canını sıkarken yakan çok az şey var bu dünyada. "Hadi oğlum bir çırpıda götür yaptır şunu da gel" ile başlayan konuşması "e ben gideyim o zaman napalım, bu yaştan sonra kadın halimle aşağı kadar ineyim" ile sonlanınca "ya of arayalım getirsinler niye uğraşıyoruz ki" temalı savunmamdan vazgeçip yollara düştüm. Evdeki insanların şu dakikalarda yanlızca beni beklediklerini bilmek ve benim elime baktıklarını düşünmek herhangi bir yarar sağlamıyor hem baba parasıyla neyin havasını yapıyorum lan! Yaklaşık 20 metre öteden bu muhitte rastlama şansımın çok az olduğu bir kız geliyor, onun saçı kızıl gözleri yeşil. Oooo Ooooo o da bakıyooorrr lakin dudu dilini göremiyorum zira ağzını açmadan hafifçe gülümsüyor. Kollarını yarım metre açıp elindekini göbeğine dayayarak yürüyen, sert rockçı görüntüsünün üzerine giydiği bembeyaz çakma nike eşofman üstüyle sokağa çıkmış bir adamı beğenip gülümsüyorsa zaten o kızla yola çıkılmaz; yok mesele maytap geçmek ise o an 'hayalgücüm tv'de bertuğcemil belirir ve "beni sevmeyen kadını" diye uzanamadığı ciğeri kötüleyen bir tavır içinde şarkısını söyler. Yani ablacım senden bana yar olmaz olsa vefakar olmaz. Geçip giden uuuu kızılları uuuu bir yerlerde bulsam ve desem ki onlara "Murphy'nin oyununu yutmayalım, galin tanış olalım, ben aslında gördüğünüz gibi bir adam değilim hatta sizin en sevdiğiniz tip nasılsa öyleyim". Olmuyor, olamıyor ve an itibarı ile kara görünüyor. Gerçek manada görünüyor, sarı-yeşil 'urfalılar' tabelasının altında kapının önünde kara kuru bir çocuk dikiliyor. Ben yaklaştıkça o geriye doğru adım atıyor ve ben kapıdan içeri girip 'selamın aleyküm' dediğim anda o da tezgahın ve patronunun arkasındaki yerini almış oluyor. Dükkana ayaklı bir göktaşı girmiş gibi şaşkınlıkla bakan usta hafif bir 'aleyküm selam'ı, kolunun dirseğinden bileğine kadar olan dış kısmıyla terini sildiği sahnenin repliği olarak belirliyor. Elimdeki tepsiyi tezgaha bırakıp, "1 saate hazır" diyen patrona doğru saçlarımı savurarak bakıyorum ve
"kıymayı bol tutun da lahmacun diye hamur yemeyelim"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder